Salı

 duygu belleğim oldun; 

-dilediğim her an, aklıma düştüğünde muhtelif içselleştirmelere girebiliyorum.

*biliyorum mesleki ya da kariyer olarak düşündüğümüzde bir avantaj.. fakat böyle olmasını istemediğime gerçekten eminim.

Pazar

*Bir o kadar da ülke-ırk isimleri içeren markalarla da aram hiç iyi değildir.

 (bkz: Cola Turka, Dijitürk, Türkcell) 

-ama bunların görsel reklamını yapmıycam.. zira zihninizde  biraz olsun yer etmesini engellemiş olucam.
-İnsan isimli markaların hastasıyım.





 (bkz: eyüp sabri tuncer, kurukahveci mehmet efendi)

Çarşamba

post-modern masallar

Artık masallar;

''Çoook çoook uzak diyarlarda huysuz mu huysuz, bencil mi bencil bir prenses yaşarmış.''

diye başlasa hiç yadırgamam.

Cuma

bir kadının 'AH'ını almak yerine; 'OH'unu almayı prensiplerim gereği tercih ederim.

Cumartesi

    ''Fazlasıyla merkeze alıyoruz kendimizi. 
     Ama kendi benliklerimizin sınırlarıyla baş edemiyoruz.
     Devamlı ilerlemeye çabalıyoruz ve zihnin gücüne inanıyoruz,
     fakat insan doğasının karanlık yönleri bizi ele geçiriyor. 
     Seks saplantımız var, 
     ama imgelemden korkuyoruz ve sarsılmaz tabularla kendimizi korumaya alıyoruz.
     Eşitliğe inanıyoruz, ama alt sınıflardan nefret ediyoruz. 
     Kendi bedenlerimizden ürküyoruz ve her şeyden önemlisi ölümden korkuyoruz."

Cuma



 *afiş şahane değil mi sizce de?


19-29 Mart 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilicek 8. Akbank Kısa Film Festivali için tasarlanmış.

-kısa film kültürüne katkı yapma ve yeni fikirleri destekleme amacı güden bu tarz festivalleri kaçırmayalım derim..

Çarşamba





bir kadına -ağaca sarılıp ağlar gibi- ağlamak istiyorum. farkındayım biraz tuzlanıcak tenin. benim de retinam temizlenicek ama. 

(içeri atmaktan katman katman oldum)

Salı

Dün kaldırımda bir kadın gördüm. üşümüştü. iki eli montunun cebindeydi. sessiz sessiz için için ağlıyordu. keşke ağlamasaydı. ya da görmeseydim keşke onu. keşkesiz günümüz geçmiyor ki.. 

Pazartesi

tavuk yerken aklınızda olsun

   Lades: Kanatlılara özgü olan; iki köprücük kemiğinin birleşimidir. hatta ''V'' şeklinde sembolize edilir. Evet aslolan budur. Bizler 'ladesim lades olsun mu' gibi pek de mantıklı olmayan soruyla harmanlayıp bir bahis durumu yaratmışız. Kendim olarak bu oyunda epey başarılı olduğum söylenemez.(düşük cümleleri kısmen severim) .. olmuyor n'apsam- uzunca süredir 'oyun maskesi taktığımız bu zihni çürüten eylem'de nagalip listesinde benim de ismim yanıp sönüyor..                 

BEN DE KAZANMAK İSTİYORUM

Salı
























-kirliyim.
-kirlisin.
-kirli.

* Lorenz, neden Konrad'ın karnının durmadan guruldadığını sormuyordu. Lorenz bunun pırt yapmak ya da hapşırmak gibi sıradan bi ses olduğunu düşünüyordu. Oysa Konrad ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Hiç kimse açlığını unutmazdı.
 


  ''Açlık olan yerde gürültü olurdu; çünkü boş mide guruldardı.''


-Hayatta kalma pratiği sayıp; miskinin teki, nasıl olup da milyonlarca spermin arasından yumurtayı döller yaa ?
                                                        (özlem kahveci)

Pazar





 kedimizi özledim.. evet. kediler güzeldir. kediler sevimlidir. kediler canandır. kediler uyutur. kediler uyur.

 -kediler güzel uyanır.

viskas

Perşembe

bir dost



 http://nesnelharikalardiyari.tumblr.com/


 -Kadim ve kadın dostum; Irmak Akıncı.. Bu kadını izleyin, okuyun ve eyleyin.. Kendinizi ehlileşmiş hissediceksiniz..


( bu aralar mütemadiyen corona tükettiğinden mütevellid, bu fotoğrafı uygun buldum. )

bir adam

bu gece balkondan bir adam gördüm. çöpten karton topluyordu. bence ikinci iş olarak yapıyordu geceleri bunu. -evine ekmek, yağ ve salça götürebilmek için- Motogozisi vardı. topladığı kartonlar ve şişeler; hayran olduğum motogozinin kasasındaydı. bizim çöpümüzde ganimet bulmuş gibiydi. çünkü çok karton ve demir atıklar vardı bizim çöplüğümüzde. beni dumura uğratan durum ise radyosundan gelen türküydü. selda bağcan ablamızdan 'yuh yuh' parçası çalıyordu. elbet bu an o adamı 2-3 kat fazla sevmiş olabilirim. adama baktım uzunca süre (selda bağcanı bizden başka dinleyen yoktu diye tahmin ediyorum o an) ve parçanın sonuna geldiğimizde adam işini bitirmişti. o güzel kıpkırmızı motogozisine bindi, kapısını kapattı. marşa basmadan motogoziyi boşa alarak yokuş aşağı başka çöplüklere doğru yol aldı. - mazotunu da düşünmesi elzemdi çünkü -  
                                                                                                         
                                                                                                       02:23   22 eylül 2011  perşembe

Cumartesi

ramadan

Ramazanda 20 küsur sene Çağrı’yı [The Message] seyrettik. Hayret, Vittorio De Sica’nın kusursuz başyapıtı Bisiklet Hırsızları’nı [Ladri di Biciclette, 1948] da neden bir Ramazan filmi olarak benimsememişiz ki ? “Oruç, yoksulun halini anlamaya yöneltmiyor mu? ” Hah, Bisiklet Hırsızları da öyle işte.

Salı

korku edebiyatı

Öykümüz şöyle: Gorgol ve Pisake iki sidik cinidir. Bu cinler geceleri altını ıslatan çocuklara musallat olup onların dillerini tersine çeviriyorlar. Tersine çevrilen bu çocukları kimse anlamıyor. Ve takdir edersinizki konuşabildikleri tek canlılar ise Gorgol ve Pisake kalıyor. Onlar da zaten sidik cini. Çocuğa isterse onu düzeltebileceklerini, ama yapmasını istedikleri bazı şeyler olduğunu söylüyorlar. Korkunç bir takım şeyler. Tüyler ürpertici şeyler…

Cumartesi

co

       bazı insanlar asla pes etmez. bok çukuru bile onları yola getiremez. 'co' da onlardan biriydi. sürekli çukurdaydı. gardiyanın kötü örnek oyuncusu diyebilirdik 'o'nun için. 
       bir gün gardiyan iki adamını yanına alıp çukurun kapağını açtı ve çömelerek bağırdı:
       - 'co' yetti mi, 'co' ? çıkmak istiyor musun? uzun süre uğramayacağım buraya, ona göre!
       cevap gelmedi.
       - 'co' beni duyuyor musun 'co' ?
       - evet duyuyorum.
       - cevabın ne ?
       'co' çiş ve bok dolu kovayı kaptığı gibi gardiyanın yüzüne fırlattı. gardiyanın adamları hızlı bir şekilde çukurun kapağını kapattılar. bildiğim kadarıyla hala orda 'co', canlı ya da ölü. düşünürdük 'co' yu, özellikle geceleri.

            

Perşembe

Adam: Güneş doğdu, niye ötmüyosun ?
Horoz: E kalkmışsın zaten. Niye ötiyim ?
Adam: Ben, sen ötüyon mu acaba diye kalktım.
Horoz: Horozla paradoksa girme lan !!

Pazar

London- 2012

Triatlon, Pentatlon ve Dekatlon gibi spor dallarını ciddi ciddi maymun iştahlılık olarak görüyorum. Ne o öyle abi, açık büfe kahvaltı gibi; çok istiyorsan birini yap. Yeteneğin varsa ikisini yap ama üç - beş derken on ne oluyor arkadaşım? Atari atletizmi mi bu? Bir itibarı olmalı ..

Cuma

H2CO3

Gazoz şişesinde yukarı yukarı aceleyle yüzen baloncukların bizim bilmediğimiz bir şey bildiğine inanıyorum.
  # resim temsili falan değildir.
  # evet. en sevdiğim gazoz zafer gazozlarıdır.
  # itirazı olan ?

Salı

gözün gözüme kaçtı

 Karşınızdaki insanın gözlerine bakıyorum diye düşünüyor olabilirsiniz ama gerçekte sadece bir gözüne bakabilme şansınız vardır. Örneğin; ben biriyle göz göze geldiğimde düşünürüm hangi göze bakıyorum diye.. Ama durum bunun gibi kontrollü bir duruma gelince, bu sefer de karşıdaki insanoğlunun ne anlattığıyla pek ilgilenmemeye başlıyorsun.. İlgilenmek istesen de beyin kıvrımların 2'ye ayrılıcak gibi sinyaller vermeye başlıyor.
 Bir de karşıdaki insanın senin hangi gözüne baktığını -bulmaca- kisvesine sokarak bulmaya uğraşıyorsun. Yok o da sanıldığı kadar kolay değil. Devreyi yakabilirsin dikkat !
 Aslında o civardaki 4 göz içinde (ikisi senin, ikisi benim diyelim) yalnızca 2 tanesi birbirine bakıyor. farkındayım analitik bir çözümleme gibi oldu. Böyle olacağını bildiğimden yukarıdaki şemayı hazırladım.
 Gözler için durum bu kadar vahim ve anlaşılmaz değil; bir göz, kendisine bakmayan göze ne kadar baksa da onun kendisine bakmadığını fark etmez. Aptal aşıklar gibidirler. Fakat onlar gibi iğreti edici değillerdir. Bir -ben- değillerdir çünkü.
  Asıl problem 'ben' olmakta mı diye düşünüyorum zaman zaman..

Pazartesi


Ama,
Kadınlar da sevişiyor.
Kadınlar da içiyor.
Kadınlar da acı çekiyor.
Kadınlar da seviyor.
Kadınlar da okuyor.
Kadınlar da aldatıyor.
Kadınlar da ağlıyor.
Kadınlar da dinliyor.
Kadınlar da öğreniyor.
Kadınlar da gülüyor.
Kadınlar da izliyor.
Kadınlar da çalışıyor.
Kadınlar da eğitiliyor.
Kadınlar da eğitiyor.
Kadınlar da konuşuyor.
Kadınlar da porno izliyor.
Hatta yeri geliyor bir kadın seni bile beceriyor.                   
Her şey daha da eşit olacak, korktuğunuzdan daha eşit…
Oluyor; olmalı da..          
                                                                                         (resim temsilidir)
                                                                                                                                  

Pazar

acı

 
bugün kendimi incittim
hala hissediyor muyum diye
acıya odaklandım
tek şey bunun gerçek olduğuydu
iğne bir delik yırttı
eski tanıdık sızı
 o acıyı kesmeyi denedim
ama her şeyi hatırlıyorum
ne olmuştum ben?
en tatlı arkadaşlarım?
tanıdığım herkes
son'da ebediyen gidicek
hepsine sahip olmalısın
benim toz imparatorluğumun
canını yakacağım
bok tacımı giyerim
yalancımın sandalyesinin üzeri
kırılmış düşüncelerle dolu
ben onaramam
zamanın lekesi altında
duygu yok olur
*sen başka birisisin
ben hala buradayım
ne oldum ben en tatlı dostlarım?
tanıdığım herkes
son'da ebediyen gidicek
hepsine sahip olmalıyım
eğer yeniden başlayabilirsem
bir milyon mil ötede
kendini muhafaza edeceğim
bir yol bulacağım...
 acı 

Cumartesi

the list

  Hayatımda yapmam gereken 100 şeyin listesini yapma zamanım geldi mi?
- eminim şu anda içinizden ‘benim listem 100′ü aşar’ diyorsunuz; ama düşünmeye başlayın 100′ü bulamayacaksınız..
  Fazla iddialı bir söylemde bulunmuş olabilirim de..

Perşembe

dur, gitme

Burnumda tütmek..
Gözümde tütmek..
Özlemek..
Özledim..
Özle..
öz..
Takvim yapraklarından koyulan isimler: sizin yeriniz bende ayrıdır.

Çarşamba

babalar ve oğullar


—Satranç çok saçma… Atlar okuma yazma bilmez ki.
—Atların okuma yazma bilmesi gerekmiyor, senin bilmen yeterli.
—Olur mu hiç, nasıl gidecek L şeklinde?
—Kendi mi gidiyor? Sen götürüyorsun.
—Olsun gene de saçma. Filler çapraz gider diye kuralı kim koymuş? Tuvalete koşan benden başka kimse çapraz gidemez.
—Neden gidemesin? Köpeklere hiç arkadan baktın mı? Onlar da çapraz gider.
—Satrançta köpek yok ki.
—Evladım, köpek gidiyorsa fil de gider demek istiyorum.
—Filler büyük ama.
—Haklısın oğlum. Haklısın… Yoruldum. Hamleni yapacak mısın?
—Kaleyi oynayayım diye düşünüyorum… Al işte, kalelerin yürüdüğünü de hiç görmedim.
—Hayatında kaç kere gerçek bir kale gördün?
—Gerçek kaleler yürüyormuş mu?
—Yürümüyor. Bu sadece bir oyun. Neden bu kadar uzatıyorsun?
—Sadece bir oyunsa doktorculuk oynayalım. Neden satranç oynuyoruz? Sıkıldım satrançtan.
—Vallahi satrancın da sana pek güzel duygular beslediğini sanmıyorum.
—Ne?
—Yok bi şey. Bak, satranç çok eski bir oyundur. Kralların oyunu. Zekâ gelişimine yardımcı olur. Aptal bir çocuk mu olmak istiyorsun?
—Monopoly oynasak?
—Para oyunu o. Ne gerek var. Bak burada planlayarak, düşünerek oynama var.
—Düşünerek mi? Sen hiç düşünmüyorsun ki, hemen vezirimi alıverdin.
—Hızlı düşünüyorum. Sen de yap.
—Ben yapamıyorum baba. Ben küçüğüm. Evcilik oynayalım mı?
—Evciliği kızlar oynar.
—Bunu da krallar oynarmış. Biz kral mıyız?
—Öfff! Şimdi tablayı fırlatacağım duvara. Oyna, piyonu oyna.
—Piyonlar hiçbir işe yaramaz. Boşuna. Bir de yeterince yürüyünce vezir mi oluyordu? Peh! Var mı öyle bir aristokrasi?
—Aristokrasi mi?!.. Savaşları askerler kazanır, piyonlar kazanır.
—Hangi savaştan bahsediyorsun? Hani kılıç? Hani bomba? Hani Rumsfeld?
—Misal verdim oğlum.
—Bana misal verme baba, bana… Neyse!
—Delirtme beni çocuk. Kaleyi çek oradan bak filim yaklaşıyor.
—Yaklaşsın, kale yıkılmaz ki.
—Yıkılır.
—Yıkılmaz.
—Evladım, ben senin iyiliğini düşünüyorum. Hem öğren hem de gerçek bir oyun neymiş gör istiyorum.
—Ne kralın karısı var, ne vezirin karısı var. Neresi gerçek?
—Oğlum savaş bu. Savaşa kadınlar gitmez.
—Kadınlar gitmez ama atlar tek başına… Jokeyler yolda mı düşmüş?
—Sus da oyna… Bak fillerini hep aldım.
—Filler sarhoş… Hiç de işime yaramaz. Ayrıca kral çok mu şişman, bir türlü gidemiyor… Saçma!
—Şah derler ona.
—Şah?
—Şah.
—Bi şey diycem baba.
—Ne var?
—Şah-mat!

Salı

uyuyan güzeller

Anne-babayla aile, eş, dost , hısım ve akraba ziyaretlerinden gece eve dönerken; arabanın arkasındaki o sonu hüsranla biten uyku: dünyanın en güzel uykusudur kanaatindeyim..

Pazartesi

evet. puding kaselerde yerini aldıktan sonra; tencerede kalanı tahta kaşıkla yiyenim ben.

Pazar

3. hamur kağıttan yapılmış, gün be gün koparılan takvimler; sizler bambaşkasınız.

Çarşamba

kahramanın yokluğu

İzahı güç. Aşk kötü bir sözcük fakat sözün tam anlamıyla, âşıktık. Bir kadınla sevişmeden onu gerçekten tanımanın mümkün olmadığından hiç kuşkum yok. Ve ne kadar çok sevişirseniz birbirinizi o kadar iyi tanırsınız. Ve iş görmeye devam ediyorsa, bunun adı aşktır. İş görmez olduğunda da, başkalarından farkınız kalmamıştır. Sevişmenin aşk olduğunu söylemiyorum; nefret de olabilir. Fakat sevişme iyi ise, diğer şeyler girer devreye; saçlarının kokusu, teninin yumuşaklığı, el-ayak tırnaklarının en nadidesi, elbisesinin rengi, kolundaki veya topuğundaki ben, çeşitli bağlılıklar ve kopukluklar; anılar, kahkahalar ve acılar...

yaz sıcağı

bi de eskiden güneş öğlenleyin 12-1 gibi tepede olurdu;
güneş bile değişti arkadaş şu kahpe dünyada.
artık 2-3 gibi tam tepede yerini alıyor mavi kubbede;
işte o zaman gölgelerimiz ve suretlerimiz mutlak 0(rakamla), sıfır(yazıyla) oluyor..

Pazar

volkswagen

               -böyle bir arabamız olsa gezsek, tatil yapsak çok hoş olmaz mı?
               * deniz, kum ve güneş ritüelini yerine getirerek canımıza can katarız.

gözyaşı..

Birbirimize vitaminler - moraller verdik, 
İçimizdeki şeytanlara zülfikarlarla saldırdık..

http://fizy.com/#s/1lvwvo

in Wonderland

insanı delirten bir şey; herşeyin illüzyon olduğunu bilip de gerçekliğin ne olduğunu sorgulayarak yaşamak.
şimdi yukarıdaki cümleyi okuduğun andan itibaren bu bir virüs gibi zihnine yerleşecek hatta şu an bu satırları okuduğuna göre yerleşti bile. gerçi bu bir kavrayış ve sezgi meselesi ama yine de bu kavram zihnine girdi ve nihayetinde sana da bu enfeksiyonu bulaştırdım. gün geçtikçe bu bir hastalık gibi ilerleyecek. 

-harikalar diyarına hoşgeldin..

ne idük

Evlendikten sonra rahatlarız diye düşünmüştük. Hani o koşuşturmaca biter, elimize iki fincan kahve alıp evimizin balkonundan bahçedeki palmiyeyi, yağan karı izleriz, bahar gelince ağaçtaki kuşların cıvıl cıvıl sesini dinleriz diye düşünmüştük. Yok öyle olmadı. Ne kar yağdı oraya, ne kuşlar kondu ağaçlara. Onlar bir yana biz hiç oturamadık o balkonda.

Pazartesi

çevik (F) kuvveti

Ülkemizde neden biberler gaz halinde kullanıyor; mangalda köz olarak kullansak daha makbule geçmez mi ?

Cumartesi

.mına kodum partisi

seçimden sonraki ilk pazar seçim anketi yapma fikrini nasıl doğduğunu; bulana veya getirene 100 bin lira veriyorum..

duygusal bağırsak kurdu

adam: '' içimde hiç büyümeyen bir çocuk var ''
kadın: '' tenyadır o tenya ''

Cuma

deneme başlığı

sevişen iki insan da bile bir anda aynı duygular olmuyor. 
önemli bu.
iki kişilik toplumlarda önemli sorunlar!

''O''

Şimdi ben ona yokum. Olsun. Uykudaki yokluk gibi bu, geçici. Uyanınca ona daha çok varım.

Salı

K.D.V.

''Asgari ücreti'' belli bir yaşa kadar askerlere uygulanan indirim zannetmem ve ''Asker-i ücret'' demem..